Makale

Helal Kazanç – Helal Rızık

HELAL KAZANÇ – HELAL RIZIK

Sevgili Dostlar!

Allah’ın adıyla başlıyor ve O’na hamdediyorum. Zira yeni bir konuda yazmaya başlıyorum. O nasip etmezse hiçbir şey olmaz, biz de hiçbir şey yapamayız. Sevgili peygamberimize salat olsun. Zira bize Kur’an’ı o tebliğ etti, dinimizi, helâli haramı bize o öğretti. Sizlere de selâm olsun, zira takiplerinizle bizi yazmaya teşvik ediyorsunuz. Rabbim rızasına uygun eylesin, tesirini lütfeylesin.

 ÖYLE BİR DUA ÖĞRET Kİ…

Rivayet odur ki; İmam-ı Azam hazretlerine biri gelmiş:

-Ya imam bana bir dua öğret. Ben o dua ile iyi bir Müslüman olarak yaşayım ve iyi bir Müslüman olarak, iman ile öleyim, diyerek bir talepte bulunmuş. İmam-ı Azam ona;

-Yarın gel, diye gün vermiş. Adam bir gün sonra gelince İmam ona ticaret adabını, ahlakını ve ahkamını yazmış vermiş. Adam demiş ki;

-Ben senden yapmam için örnek dua istedim sen bana ticaret ahlakı ve ahkamını tavsiye ediyorsun. Ne alaka, demek istemiş. İmam cevaben:

-Bir insan ya bayi (satıcı)dır ya da müşteri (alıcı)dır. Hiçbir insan bu ikisinden müstağni kalamaz. Çünkü bir insan ya üretir ürettiğini satarak kazanır, geçimini temin eder, ya üretileni alır ve satar ticaret yapar, kazanır geçimini temin eder. Bunun dışında kalanlar da mutlaka alıcıdırlar. Zira yemek, içmek için gıdaya, giymek için elbiseye, çamaşıra ve yaşamak için her türlü araç ve gereçlere ihtiyacı vardır herkesin. İnsanın bütün ihtiyaçlarını kendisinin karşılaması mümkün değildir. Mutlaka satın alarak karşılayacaktır.

-Evet bu doğru ama benim dua isteğimle ne alakası var bunun?

-Eğer doğru ise herkes mutlaka alım veya satım yapacaksa bunun bir adabı, ahlakı ve ahkamı vardır. Helali var haramı vardır. Eğer bunu bilmezse insan yanlış yapabilir. Alışına, verişine, kazancına, yediğine, içtiğine ve kullandığına haram karıştırabilir. Haram yedikten, haram içtikten, haram giydikten sonra hangi dua kabul olur?(uyarlama)

  1. Allah şöyle emrediyor;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿١٧٢﴾

 

Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden (helalinden) yiyin ve Allah’a şükredin.(Bakara 172)

 

Bir defasında Peygamber efendimiz bu ayeti okuduktan sonra mü’minlere hitaben şöyle buyurmutur;

“Bir kimse uzun bir yolculuğa çıkmış, saçı başı dağılmış, bu adam ellerini semaya kaldırmış, ‘Ya Rabbi, Ya Rabbi!’ diye yalvarmaktadır. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır! Onun bu hâldeki duası nasıl kabul edilebilir ki!”(Müslim, Zekât, 65)

Bu yüzden, duası makbul bir kişi olmak isteyen Sa’d b. Ebû Vakkâs’a Resûlullah (s.a.v), “Yediklerinin helâl olmasına dikkat et ki, duaların kabul olsun.” (Taberânî) tavsiyesinde bulunmuştur.

 

Değerli Dostlar!

Talebül kesbi (ihtiyaçlarını karşılamak için gayret etmek) her Müslümana farzdır. Tembellik, miskinlik, onun bunun üzerine yük olmak, onun bunun elindekine bakmak ve göz dikmek dinimizde hoş karşılanmaz. Ahireti öne çıkarmaya matuf ‘Bir lokma bir hırka’ anlayışı tembelliğe kılıf olmamalıdır. Yüce dinimizde esas olan çalışmak, üretmek, kazanmak böylelikle hem kendi ihtiyaçlarını hem çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamak ve hatta etrafındaki akraba, komşu ve diğer mü’minlere faydalı olmaktır. Her mü’min çalışacak ve kazanacaktır. Allah’ın emridir, peygamberimizin sünnetidir. İnsan için çalıştığından başka bir şey yoktur.

وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ “İnsan ancak çalıştığının karşılığını elde eder” (Necm,39). Hatta iki günü müsavi olan ziyandadır düsturuyla her gün maddi ve manevi olarak daha ileriye gitmemiz teşvik edilmiştir.  Ama kazanmak için her yol mübah değildir. “Helalinden yiyin” ilahi emrine imtisalen, ahiretteki hesabını, kul hakkını, dua ve ibadetlerinin kabul olmasını, dünya ve ahiret mutluluğunu düşünerek helal kazanmak, helal yemek ve helal yollarda harcamak her mü’minin hassasiyet göstermesi gereken en önemli konuların başında gelir. Bu nedenle yukardaki hikayede de anlatmaya çalıştığımız her şeyden önce kazanç yollarını, onun helal ve haramını öğrenmek, bilmek ve ona göre de hareket etmek her müslümana farzdır. Bu yazımızda kısaca bunu ele alacağız inşallah.

HELAL AÇIKTIR, HARAM AÇIKTIR

Dostlar!
Aslında helal ve haram bellidir ve açıktır. (El-halelübeyyinünvelharamübeyyinün <Buhari, Müslim>) Haram Allah’ın yemesini, içmesini, kullanılmasını ve yapılmasını kesinlikle yasakladığı şeylerdir. Bunların alınması satılması, yapılması ve bunlardan kazanç sağlanması da haramdır. İçki ve aklı gideren her türlü madde, domuz eti ve mamüllerinin içilmesi ve yenilmesi haram olduğu gibi alımı satımı da haramdır. Riba(faiz), kumar(piyango, toto , loto, bahis), hırsızlık ve gasp gibi haksız yollarla başkasına ait olup rızasız alınan her kazanç dinimizde haram kılınmıştır. Eşyada esas olan ibahadır. Allah ve Rasulü bir şeyi yasaklamadı ise, yasaklandığına dair bir delil yoksa o şey mübahtır/helaldir. Ama o şeyin meşru ve helal yollarla elde edilmesi gerekir, yoksa o da haram olur. Haram kazanan ve yiyen de Allah hakkını ve kul hakkını ihlal etmiş olur ki dünya ve ahirette iflah olmaz Allah muhafaza.

Hiçbir mümin bile bile haram yemez. Ama bazen bilmeyerek, bazen de nefis ve şeytanın iğvası, aldatması ve kandırmasıyla bu hataya düşebilir. Şeytanın tuzakları çetindir. ‘‘Bu zamanda başka türlü olmuyor’’, ‘‘Ayakta kalmak için yapacak başka bir şey yok’’, ‘’Herkes yapıyor bir müslüman sen misin?’’, ‘’Hele bir işlerini yoluna koy, sonra tövbe edersin. Allah affedicidir, korkma, affeder’’, ‘’Hem çok kazanırsan hayır kurumlarına da verirsin’’ gibi. Bu tuzaklar ancak ilim, iman ve irade ile aşılabilir. Bu nedenle helali haramı iyi öğrenmeli, Allah’ın Rezzak-u alem olduğunu, herkesin rızkını vereceğini, rızkını yemeden kimsenin ölmeyeceğini, haramın rızkımızı artırmayacağını ve bir gün ‘nereden kazandın, nerede harcadın’ diye hesap sorulacağını bilmeli, öylece inanmalı,  insanların, cinlerin ve şeytanların vesvesesine kulak vermemeli ve tuzaklarına düşmemelidir. İnancımızı ve irademizi diri tutmalıyız. Tabi rızkımızın nerede ve ne kadar olduğunu bilmediğimiz için çalışmalı, gayret etmeli ve rızkımızı aramalı, sebeplere sarılmalıyız. Helal rızık için duayı da ihmal etmemeliyiz.

 

HELAL KAZANÇ YOLLARI

1-El emeği alın teri ile elde edilen rızık:

Tarım, ziraat ve sanat ile uğraşanların elde ettikleri ürünler ve bunlardan sağladıkları kazanç ile maaş ve ücret karşılığı çalışan işçi/emekçi ve memurların kazançları bu sınıfa dahildir. Kazançların en temizi, en helalidir.

Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd(as) da kendi elinin emeğini yerdi.”(Buhari, büyu,15)

Mülkü, saltanatı olmasına rağmen el emeğini yiyen bir peygamberin örnek gösterilmesi ayrı bir mana ifade etmektedir.

 

 

 

 

 

Bu iman ve inançla çalışmak ibadettir.
Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz, Hazreti Muaz ile musafaha edince buyurdu ki:
Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.
– Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.
Fahr-i Kâinat efendimiz, Hazreti Muaz’ı öpüp buyurdu ki:
– Bu eli Cehennem yakmaz. (Tibyan)

Yine bir gün bir genç, sabah erkenden işine gidiyordu. Eshab-ı kiramdan bazıları, bunu uygun görmediler. Orada bulunan Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir. Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyif sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir.) [Taberani]

Burada helal rızık için çalışmanın ibadet sevabına vesile olacağı açıkça ortaya konmuş oluyor. Ancak buradan “namaz kılmasına, oruç tutmasına ve diğer farz ve vacip ibadetleri yapmasına gerek yoktur” anlamı çıkarmamalıdır. Böyle bir düşünce olsa olsa şeytanın bir vesvesesi olur.

 

2-Ticaret yaparak elde edilen kazanç:

Alım satım yapılarak elde edilen büyük küçük bütün kazançlar buna dahildir ve meşrudur, helaldir hatta teşvik edilmiştir. C. Allah ;

يَٓااَيُّهَاالَّذ۪ينَاٰمَنُوالَاتَأْكُلُٓوااَمْوَالَكُمْبَيْنَكُمْبِالْبَاطِلِاِلَّٓااَنْتَكُونَتِجَارَةًعَنْتَرَاضٍمِنْكُمْوَلَاتَقْتُلُٓوااَنْفُسَكُمْۜاِنَّاللّٰهَكَانَبِكُمْرَح۪يمًا

Ey İnananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder.(Nisa,29) buyurmuştur. Zayıf da olsa bazı kaynaklarda yer alan, İmam Gazali’nin İhya’sına aldığı bir  rivayette de şöyle buyrularak ticaret teşvik edilmiştir.

Ticaret yapın, çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir.”

3-Miras :

Miras yoluyla elde edilen mal, mülk ve erzak da helaldir.

şفَر۪يضَةًمِنَاللّٰهِۜاِنَّاللّٰهَكَانَعَل۪يماًحَك۪يماً………

(Varislerin payları belirlendikten sonra) (Bunlar) Allah tarafında belirlenmiş paylardır. Allah her şeyi en iyi bilir, her işinde hikmet sahibidir.(Nisa,11)

Peygamber Efendimiz de;

Her kim öldükten sonra geride mal bırakırsa, o mal mirasçılarınındır.” (Buhari feraiz,25) buyurmuştur.

 

4-Hibe, bağış ve hediye de helal rızıklardandır:

Herkes malını gayr-i meşru yollar dışında dilediği gibi sarfedebilir. Gerek duyması halinde ve dilerse bir kısmını veya tamamını bir vakfa veya bir şahsa hibe edebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus evlatlar arasında bir hibe söz konusu ise adaletli davranma zaruretidir. Bir hayır kurumuna bağış söz konusu ise evlatlarını mağdur etmemelidir. Yoksa hibeyi kabul eden cihetinden helalliği konusunda bir sıkıntı yoktur.

HELAL RIZKINIZA HARAM KATMAYIN

Sevgili Dostlar!

Rabbimiz bu temiz rızıklardan yememizi (Araf,160) emrederken haram olanı yememizi yasaklıyor. (Nisa 29) Hiçbir Müslüman bile bile haram yemez, yememelidir. Kendine ait olmayan, başkasına ait olan bir malı, mülkü, eşyayı yiyecek ve giyeceği çalmak, rızasız almak, kullanmak, yemek ve içmek hiçbir müslümanın yapabileceği iş değildir. Zira Peygamber Efendimiz (sav);

‘‘Müslümanın müslümana canı, ırzı ve malı haramdır’’ (Müslim,Birr) buyurmuştur. Yüce dinimiz İslam’da üzerinde durulan en önemli konulardan biri kul hakkıdır. Haksız alınan, çalınan, elde edilen bir kazanç mutlaka bir başkasına aittir. Onun bir sahibi vardır. El emeği, ticaret, veraset, ganimet, hibe, bağış ve gönül rızası gibi meşru bir yol olmadan almak helal değildir ve kul hakkı ihlalidir. Üzerinde kul hakkı olanın geri ödemeden ve helalleşmeden öbür dünyaya gitmesi halinde hali haraptır. Mahkemeyi Kübra’da çok çetin bir ödeşme olacaktır ve herkes hakkını alacaktır.

GERÇEK MÜFLİS

Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiği bir hadiste; sevgili Peygamberimiz (sav) arkadaşlarına şu soruyu yöneltti: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” Ashab, “Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Ümmetimin müflisi, kıyamet gününde; namaz, oruç ve zekât görevlerini yerine getirdiği halde, ona-buna sövmüş, iftira etmiş, şunun-bunun (haksız yere) malını yemiş, kanını dökmüş, onu-bunu dövmüş olarak gelen kimsedir. Bu kişinin iyiliklerinin sevabından hak sahiplerine verilir. Borcu ödenmeden sevabı biterse, diğerlerinin günahları ona yüklenir, sonra da Cehenneme atılır” buyurdu. (Müslim, Birr, H. No: 59)

Bu nedenle diyorum ki Allah’a ve ahiret gününe, hesaba ve mizana inanan hiçbir mümin buna tevessül etmez, edemez ama şeytan onu öyle kandırır, öyle aldatır, bazı şeyleri öyle süsler, öyle hoş gösterir ki müslüman farkında olmadan harama bulaşır, helal rızkının içine haramı karıştırır. Bütün kazancını pisletir, kirletir ve haram eder. Bir kazan temiz suya bir damla necaset damlasa hepsini necis yapar.

MÜSLÜMAN HELALİNE HARAMI NASIL KARIŞTIRIR?

Sevgili Dostlar!

Müslüman bu hale nasıl düşebilir. Helal kazanç yollarını teker teker ele alarak değerlendirelim.

1-El emeği alın teri ile edinilen kazanç en helal kazançtır:

  1. a) Bunu bir sanatkar olarak düşünsek; oda daha iyisini yapabileceği halde kısa zamanda daha çok üretme ve daha çok kazanma duygusuyla ürettiği mala özen göstermese, imalatta kalitesiz mal, malzeme ve madde kullansa, yaptığı işi çürük yapsa ama boyalayıp, cilalayıp, alıcıdan bunu gizlese, sağlam gibi satsa, yani müşteriyi aldatsa işte helaline haram katmış olur, Allah muhafaza.
  2. b) Bunu bir hizmet alımında çalışan işçi/usta/firma olarak düşünsek; kendisinden talep edilen işi en güzel şekilde yapabilecek iken maliyeti az olsun kârı çok olsun diye özensiz, göz boyama usulü ile yapsa, yapılan her ne ise memnun bırakmasa, üç gün sonra bozulsa, tekrar yeni bir işçiye/ustaya ihtiyaç duyulacak hale gelse, mağduriyete sebep olsa, ama parasını tam ve sağlam yapmış gibi alsa işte helaline haram katmış olur.
  3. c) Bunu ücretli çalışan bir işçi ve memur olarak düşünsek; kendisine hangi iş/görev verildiyse daha çabuk yapabilecek iken, çok daha iyisini yapabileceği halde herhangi bir nedenle amirine/ patronuna kızarak veya maaşı az bularak ‘bu kadar paraya bu kadar iş’ gibi şeytani vesveselerle oyalanır, zaman doldurmaya çalışır, işini zamanında yapmaz veya işine özen göstermez, elinden geleni yapmaz ise, mesaiye riayet etmez, işi aksatır ve işyerini/ kurumu zarara uğratır, mağdur ederse işte buradan aldığı helal parasına haram katmış olur.

2-Ticaret helal kazanç yollarının en önemlisidir:

Yukarda ifade edildiği gibi kazancın onda dokuzu ticarettedir. Ama doğru ve dürüst ticaret yapmak ve helaline haram katmadan bu işi yapmak her babayiğidin kârı değildir. Yapabilen de dünyadaki kazancına ilaveten büyük sevap kazanarak cennette nebilerle ve sıddıklarla beraber olacaktır.

Bu konuda bir hadis-i şerifte: ‘Güvenilir, dürüst bir tüccar kıyamet gününde nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.’(Tirmizi) buyrulmuştur.

Ama büyük küçük alışveriş yapan bir esnaf/tüccar alışverişine yalan katarsa, yemin katarsa, alırken tam ölçer satarken eksik tartar, eksik ölçerse (Mutaffifin,1-5), alırken yerdiği malı satarken överse, sattığı malının kusurunu gizlerse, karaborsa yaparsa, müşterinin cahilliğinden yaralanır gabn-ı fahiş (aşırı kâr) ile satarsa yani müşteriyi bir şekilde aldatırsa helal kazancına haram katmış olur, Allah muhafaza.

Tarih bu gibi ticaret ahlakına riayet edenlerin, dikkat edenlerin felahı, ihlal edenlerin, dikkat etmeyenlerin de helâki hikayeleri ile doludur. Haramdan kazanılan çok gibi gözükse de saman gibidir hemen kaybolur, biter, hayrı ve bereketi olmaz. Helal para az gözükür ama ‘dene’ gibidir kolay kolay kaybolmaz, bitmez, hayrı ve bereketi bol olur.

Helal rızıkla beslenmenin insan ve nesli üzerinde çok önemli etkileri vardır. Nesiller üzerinde ne kadar etkili olduğuna güzel bir örnek;

Hz. ÖMER VE ÖMER BİN ABDÜ’L- AZİZ

Rivayet edilir ki Hz. Ömer(ra) tebdili kıyafetle halkın arasına karışmış. Bir evin önünden geçerken şöyle bir konuşmaya şahit olmuş. Anne kıza bağırıyor,

-Sütün içine biraz su kat da biraz çoğalsın öyle satalım.

-Katamam anne Ömer yasakladı.

-Gecenin yarısı Ömer nerde görecek, nerden bilecek?

-Katamam anne Ömer görmezse Allah görür.”

Bu hadise üzerine Halife Ömer oğlu Asım’a helale bu derece hassasiyet gösteren bu kızı ister ve evlendirir. Bu evlilikten Leyla isimli bir torunu olur. Bu torundan da öyle bir evlat doğar ki o takva ve adalette önder ve örnek olur, tıpkı dedesi Halife Ömer gibi. İkinci Ömer diye meşhur olan 717 de Hilafete geçen Emevi Halifesi Ömer b. Abdül Azizdir bu.

Günümüzde de buna benzer örnekler vardır. Belkide herkesin bir hatırası vardır bu konuda. Televizyon haberlerinde izlemiştim. Bir temizlik işçisi işini yaparken konteynırda yanlışlıkla çöpe atılmış olan yüklü miktarda bir para buluyor. Belki de hayatında hiç bu kadar parayı bir arada görmemiştir, alıp cebine atsa kimsenin ruhu duymaz ama haramdır, bir başkasına aittir, kim bilir sahibi ne kadar üzülmüştür ve perişandır diye düşünerek hemen yetkililere parayı teslim ediyor ve sahibine ulaştırıyor. Bu örnekler milletimiz ve toplumumuz adına “yıkılmadık, ayaktayız, değerlerimizi her şeye rağmen koruyoruz” demiş oluyor ve günümüze ve geleceğe dair ümidimizi artırıyor.

FAKİRLERİN PARASINI HELAL PARASINA KATARSA

Sevgili Dostlar!

Bir de mal, mülk, zenginlik Allah’ın bir lütfudur ve imtihan için verilmiştir. Fakirlerin, miskinlerin, yoksul ve muhtaçların rızkını Allah (cc) zenginler eliyle vermeyi muradetmiş ve onların payını da götürsün versin diye zenginlere emanet etmiştir. Fakirin hakkı olan zekatı vermez onların parasını helal parasının içine katarsa işte helaline haram katmış olur. Zira zenginlerin mallarında ödenmesi gereken fakir ve muhtaçların hakkı vardır buyuruyor malın ve mülkün gerçek sahibi olan Allah’u Teâlâ hazretleri;

وَفِيأَمْوَالِهِمْحَقٌّلِلسَّائِلِوَالْمَحْرُومِ

Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır. (Zariyat,19)

 

 

HARAM OLAY ŞEYLERİN TİCARETİNİ YAPARSA

Bir de içki, uyuşturucu ve domuz eti gibi yenilmesi ve içilmesi helal olamayan şeyleri ticaret konusu yapmamalıdır. Eğer yaparsa helaline haram katmış olur.

Hatırlatılması gereken bir konu daha vardır ki helal kazanç mevzusunda o da riba yani faizdir. Faize bulaşan bir kimse de Allah korusun helaline haram karıştırmış olur. Zira Allah’u teala alışverişi helal ribayı (faizi) haram kılmıştır. (Bakara ,275)

3-Miras yoluyla elde edilen kazanç helaldir:

“Ölüm hak, miras helaldir” sözü yaygındır. Ama Allah’ın çizdiği hudutlara riayet etmek şartıyla. Bu konuda mutlaka dikkatli olan ve taksimatı Allah’ın emrince yapan kardeşlerimiz vardır. Ama toplumdaki serzenişlerden ve şahit olduğumuz vakalardan hareketle kanayan bir yara olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bir çok aile ‘cenaze ortada iken, acısı daha taze iken mal, miras mı konuşulur?’ diyerek, sonraya erteliyorlar. Ama bu iş o kadar uzuyor ki kimse ağzına bir daha alamıyor. Babanın malı mülkü genelde baskın tabiatlı erkek kardeşin kontrolünde kalıyor ve bu o kadar uzuyor ki gündeme geldiği zaman da ‘yıllardır bu malı ben yönettim, değerlendirdim, büyüttüm ve çoğalttım, kimin ne hakkı var’ diyerek, kız kardeşlerini mahrum ediyor. Ya da ufak tefek bir şeyler verip “onu senin miras hakkın olarak vermiştim” diyor ve üstüne yatıyor. Kız kardeşler de çoğunlukla “dünya malı için kardeşimle kötü olmayayım” diye sineye çekiyor. Bazıları da yüzüne bir şey diyemiyor ama gıyabında hakkını helal etmiyor, ‘ahirette alırım’ diyor. İşte mirası tam taksim etmeyenler de kul hakkı yemiş oluyor, helal paralarına, mallarına, kazançlarına haram katmış oluyorlar, Allah muhafaza.

4-Hibe ve bağış da helal bir kazanç yoludur:

Herkes malını gayr-i meşru yollar dışında dilediği gibi sarfedebilir. Malının bir kısmını veya tamamını bir vakfa veya bir şahsa hibe edebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus evlatlar arasında bir hibe söz konusu ise adaletli davranma zaruretidir. Bir hayır kurumuna bağış söz konusu ise evlatlarını mağdur etmemelidir. Yoksa hibeyi kabul eden cihetinden helalliği konusunda bir sıkıntı yoktur.

5- Hediye de helal bir rızıktır:

Ancak rüşvet kokusu taşımaması gerekir. Rüşvet olarak verilir veya alınırsa o zaman helal parasına haramı karıştırmış olur. Veren de alan da ateştedir, Allah muhafaza.

Sevgili Dostlar!

Bu yazımızda yüzeysel olarak helal kazançlardan ve helal kazancımızı kirleten onu harama çeviren çok farkında olmadığımız, belkide farkında olduğumuz ama şeytanın bizi “Bu devirde başka türlü olmuyor.”, “Oyunu kuralına göre oynayacaksın.”, “Ayakta kalmak istiyorsan başka çare yok”, “El alemin akıllısı sen misin?”, “Bir tek müslüman sen misin? herkes yapıyor.” gibi vesveseler fısıldayarak yaptırdığı haram yollardan bahsetmeye çalıştık. Yazıyı daha fazla uzatmamak için daha fazla detaya girmedik. Bu konu üzerine çok daha geniş yazılar kaleme alınabilir. Ama hiç olmazsa bu kadarını bilip bildiğimizle de amel edersek Allah bize bilmediklerimizi de öğretir, öğrenecek bir fırsat lütfeder. Böylelikle “Bildiğinizle amel ettiniz mi?” sorusuna kolay cevap vermek için hazırlık yapmış oluruz, inşallah.

Sevgili Dostlar;

Kuvvetli müslüman zayıf müslümandan daha hayırlıdır. Çalışmak kazanmak Allah’ın emri, Peygamberimizin sünneti, hayatın bir gerçeğidir. Ancak para, pul, mal, mülk her şey demek değildir. Her yol mübah değildir. Sınırları, hudutları vardır. Bunlara riayet edenler dünyada da uhrada da mutlu olurlar, etmeyenler de her ikisinde de rezil ve rüsvay olurlar.

Sevgili Peygamberimiz(as) “Salih mal, salih kul için ne güzeldir” buyurmuştur. Yani helal yollardan elde edilmiş helal kazanç, helal mal, salih helal yoldan kazanan ve helal yerlerde harcayan kimse için ne güzeldir.”

O kimse dünyada mutlu olur. Duası kabul olur. Kendisini, ailesini, çoluk çocuğunu helal rızıkla beslediği için ruhen ve bedenen sağlıklı ve yuvasında huzurlu olur. Başkalarıyla paylaştığı için onların duaları ile ve mutlulukları ile mutlu olur. Mutlu yuvada büyüyüp yetişen çocukları da başarılı ve hayırlı olur.

Ömer b. Abdül Aziz gibi İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin de böyle bir hikayesi vardır. İmam-ı Azam’ın babası Numan b. Sabit’in harama olan hassasiyeti sonucunda evliliğinden Ebu Hanife gibi bir alimin doğduğu menakıp kitaplarında yer almaktadır. Şöyle ki;

BİR ELMA VE İMAMI AZAM’IN BABASI

 

İmam-ı Azam’ın babası Numan b. Sabit küçük yaştan beri ahlakı temiz, takva ve vera sahibi biriydi. Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Abdestten sonra suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yedi. Fakat yediğine pişman oldu. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet yediği elmaya benzeyen bir meyve bahçesi gördü. Sahibini sordu. Bu zatın gayet cömert ve ihsan sahibi olduğunu, hatta ağaçta bulunan bütün elmaları toplayıp götürülse yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylediler. Buna rağmen elmanın sahibini buldu, meseleyi anlattı, ya parasını almasını veya helal etmesini istedi.

Bahçe sahibi gencin bu halini görünce takva ve verasının doğru olup olmadığını öğrenmek için şöyle dedi:
-Yediğin elmam için ne vereceksin?
– Altın gümüş neyim olsa veririm.
– Ben altın gümüş istemem ama, eğer kıyamette senden davacı olmamı istemezsen bir teklifim var, onu kabul etmen gerekir.
– Teklifin nedir?
– Yapacaksan söyliyeyim.
– İslamiyete uygunsa yapabilirim.
– Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim.

Sabit hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmemek için bu teklifi kabul etti. Düğün hazırlığı yapıldı. Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Hemen kayınpederine koşup, (Efendim, bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi!) Kayınpederi tebessüm ederek, “Evladım o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, Allah-ü teâlâ mübarek ve mesut etsin.”

İşte bu evlilikten, yani böyle ana babadan İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri dünyaya geldi. (Menakıb-ı İmam-ı Azam, Şemsüddün-i Sivasi)

 

HELAL PARA HELAL YOLLARA NASİP OLUR

Sevgili Dostlar;

Helalden kazanan ve helale harcayan salih mal sahibi sadece dünyada değil Ahirette de mutlu olur. Zira İslam’ın beş şartından ikisini Zekat ve Hac’cı ancak malı olan ihya edebilir. Salih müslümanın elindeki helal mal salih alanlara; hayırlara, hasenatlara, yardımlaşma ve dayanışmalara, eş dost akraba ve yoksullarla paylaşmalara nasip olur. Yanlış yollara, kötü, zararlı, şer işlere nasip olmaz. Ahirette sorulacak olan “Malını nerde kazandın, nerde harcadın?” sorusunun ve hesabının cevabı kolay olur. Böylece helal mal ahretini de kurtarmış olur kişinin. İşte bunun için helal mal için çalışmalı, helal yerlerde harcamaya özen göstermeliyiz. Zaten efendimiz (as);

“Yalnız iki kişiye gıpta edilir. Biri, Allâh’ın, mal verip hak yolunda harcamaya muvaffak kıldığı kişi; diğeri de, Allâh’ın, kendisine ilim verip de onunla amel eden ve bunları başkasına öğreten (yâni ilmini infâk eden) kimsedir.” (Buhârî, İlim, 15; Müslim, Müsâfirîn, 266-268) buyurmuştur.

Rabbimin hazinesi geniştir, cümleye bol bol versin, ama helalinden versin. Şeytana ve nefse uyup helal rızkımıza haram karıştırmaktan muhafaza eylesin. Kazançlarımızı sağ ve salim bir şekilde çoluk çocuğumuzla, sevdiklerimizle huzur ve güven içinde yemeyi, kullanmayı nasip eylesin. Elimizdeki ile kanaat edip yanlışa saptırmasın. Elimizdekinin şükrünü eda edebilmeyi nasip eylesin.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Ali (r.a.)’a öğrettiği dua ile bitirelim bu haftaki yazımızı

“Allah’ım! Bana helâl rızık nasip et ve haramlardan koru! Lûtfunla beni Senden başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Daavât,111)

Bu duygu ve dualarla Allah’a emanet olunuz.

 

Yakup Öztürk

DİB Başkanlık Müftüsü

21.02.2021

 

 

 

 

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...