SALGIN HASTALIK/COVİD 19’ A FARKLI BİR BAKIŞ
Bismilleh vel-hamdü lilleh vessaletü vesselemü ale rasülülilleh.
Sevgili Dostlar!
Halık-ı zül-celal ve-l-kemal olan Yüce Mevla’mıza hamd-ü senalar olsun kısa bir aradan sonra tekrar yazmaya başlıyorum. Hayırlısı olsun her şey nasip işi. Dua edelim Rabbimiz bizleri sizleri ve tüm din kardeşlerimizi şu salgın hastalığa yakalanmaktan korusun ve bir an önce de tamamen kurtarsın. Zira hayatın doğal akışını etkiliyor. Hastalığın durumuna göre gören göz görmez oluyor, duyan kulak duymaz oluyor, tutan el tutmaz oluyor. Sadece ağızların tadı gitmiyor, hiçbir şeyin tadı kalmıyor. Ne malın ne mülkün ne makamın ne mevkiin ne şanın ne şöhretin bir değeri kalıyor. Bir nefes sıhhat bunların hepsinden daha kıymetli hale geliyor.
Şanlı ecdadımız, dedemiz Sultan Süleyman Han ne güzel söylemiş:
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.
Halkın gözünde devlet sahibi ve maliki olmak gibi değerli bir şey yok.
Halbuki şu dünyada bir nefes sıhhat gibi devlet (güç) olamaz.
Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur
Olmaya baht u sa’âdet dünyede vahdet gibi.
Malum müslim gayrı müslim ayırmadan yaklaşık iki seneden beri ne olduğu belirsiz bir salgın hastalık insanlığı istila etti. Bizleri ve tüm insanlığı meşgul eden bu hastalık birçok hayatın kaybolmasına, birçok insanın da ölümle burun buruna gelmesine sebep oldu, yaşam standartlarımızı etkiledi ve özgürlüğümüzü sınırlandırdı. Ama şer zannettiğimiz bazı şeylerde bazen hayırlı sonuçlar da elde edebiliriz. Kur’an’da Yüce Allah “Hoşlanmadığınız, kerih gördüğününüz bir şey sizin için hayır olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz” (Bakara,216) buyurmuyor mu?
Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler. (Erzurumlu İbrahim Hakkı)
BELA, MUSİBET VE HASTALIK İSTENMEZ AMA BAŞA GELİRSE ONDA BAZI HİKMETLER ARAMAK VE GÖRMEKTE FAYDA VARDIR
1-HASTALIĞIN KARDEŞLİK DUYGULARINI CANLANDIRMASI
Şu dönemde kendimiz yakalanmadıysak bir yakınımız hastalandı, yakınımız hastalanmadıysa bir komşumuz, bir din kardeşimiz yakalandı. Hepsi de bizleri/sizleri etkiledi, etkiliyor, etkilemelidir de. Çünkü “müminler bir ceset gibidir” diyor sevgili peygamberimiz. Birinin başına bir sıkıntı, bir hastalık, bir dert ve keder gelse hepsi de onun acısını duyar, hisseder, yaşar. Tıpkı bedendeki hastalanan bir aza yüzünden diğer azaların, bütün bedenin ateşlenmesi ve uykusuz kalması gibi.
Nu”mân b. Beşîr”in naklettiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur.
عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) :
“مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِى تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ، إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ، تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى.”
“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.”
(M6586 Müslim, Birr, 66; B6011 Buhârî, Edeb, 27)
Bu özellik sadece hastalıkta değil bütün bela ve musibetler için geçerli genel bir Müslümanlık vasfıdır. Yani gerçek Müslümanın her konuda din kardeşinin derdi ile dertlenmesi, acısını paylaşması gerekir. Hadisi şerifteki tek kriter mü’min olmaktır. Bunu daraltmak olsa olsa nefsin ve şeytanın bir tuzağıdır. Bu konuda ciddi bir nefis muhasebesine ihtiyaç vardır. Ama bu yazımızın konusu salgın hastalık üzerine bir mülahaza olacağından o konuya dönelim inşallah.
2-HASTALIKLARIN İMTİHAN OLMASI
Hikmetinden sual edilmez. Kim bilir belki de Rabbimiz bizleri bu hastalıkla imtihan ediyordur.
وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz, dönüşünüz ancak bize olacaktır. (Enbiya, 35)
- Allah biz kullarını sabredenle sabretmeyeni, şükredenle şükretmeyeni ayırmak için bazen şerle (hastalıkla, yoklukla, kıtlıkla, darlıkla ve çeşitli sıkıntılarla) bazen de hayırla, (varlıkla, bollukla, zenginlikle, makam, mevki ve çeşitli nimetlerle) imtihan eder. Hiçbir ameli de karşılıksız bırakmaz. Ölümcül, çok ağır hastalıklar şöyle dursun bir kişinin ayağına bir diken batsa da o kişi sabretse Allah onun bir günahını siler ve bir de sevap ve derece ihsan eder. Bu hastalık ve acı o kişi için bir ihsan-ı ilahi olur.
3-HASTALIKLARIN NASİHAT YÖNÜ
Ayrıca musibet ve hastalıkların bir de nasihat yönü vardır. “Bir musibet bin nasihatten evladır “sözü musibeti istemek ve övmek için söylenmemiştir herhalde. Nasihatlere kulak tıkayanları bazen musibet gafletten uyandırır, terbiye eder, nasihatlerin öğretemediğini bazen musibetler öğretir. Ama böyledir diye hiçbir zaman musibet istenmez bilakis Efendimiz (as)’in bize tavsiye ettiği ve örnek olduğu üzere, daima Allah’tan sıhhat, afiyet ve hayır dileriz, dilemeliyiz.
“Ya Rab senden dünya ve ahirette sıhhat ve afiyet isteriz.”
“Ya Rab bizleri musibetlerle değil nasihatlerle yola gelen kullarından eyle!”
Öyle nasihatler ki, sevgili Peygamberimiz (sav) yapıyor;
“نعمتانِ مغبونٌ فيهما كثيرٌ من الناس: الصحة والفراغ”
“İki nimet var ki insanların çoğu bunlar hakkında aldanmıştır (onların kıymetini bilmez). Biri sıhhat biri de boş vakit. (Buhari, Rikak,1)
“Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilin.
1-Ölüm gelmeden önce hayatın,
2-Hastalık gelmeden önce sıhhatın,
3-Fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
4-Meşguliyet gelmeden önce boş vaktin,
5-İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin.”(Hakim Müstedrek 4/7846-341)
Bu altın öğütleri bilmeyenimiz, duymayanımız yoktur. Doğruluğunu kabul etmeyenimiz de yoktur. Ama bu hastalık zamanlarında bunları daha çok hatırlıyor, daha çok düşünüyor ve daha çok etkileniyoruz.
4-BU SAYEDE NİMETLERİN KADRİNİ DAHA İYİ ÖĞRENDİK
Evet pandemi /salgın hastalık /covit 19’a bu açıdan bakabilirsek acı, üzüntü ve bazı sıkıntılar yanında bazı hayırlara da vesile olduğunu söyleyebiliriz. Mesela, başta sağlığımız olmak üzere birçok nimetin kadrini, kıymetini daha iyi anlamamıza vesile olmuştur.
Kıymetini bilmek demek herhalde onlarla ilgili yazılar yazmak, onlara övgüler dizmek değildir. Kıymetini bilmek; Bu nimetlerin nerden geldiğini, niçin geldiğini, nerelerde ve nasıl geçirmek gerektiğini bilmek, düşünmek ve ona göre korumak ve değerlendirmek demektir. Layıkı veçhiyle hakkını ödemek, şükrünü eda etmek demektir.
Tam kapanma ve kısıtlamalarda belki de hiç nimet olarak düşünmediğimiz özgürlüğün, istediğimiz anda istediğimiz şekilde istediğimiz yerlere gitmenin ne kadar güzel bir nimet olduğunun farkına vardık.Bu dönemde sadece sağlığımızın ve sıhhatimizin ve özgürlüğümüzün değil, istediğimiz halde bir türlü gidip elini öpüp duasını alamadığımız anne babalarımızın, bağrımıza basıp öpüp sevemediğimiz çocuklarımızın, torunlarımızın, işimizden gücümüzden vakit ayırıp da ziyaret edemediğimiz eş, dost ve akrabalarımızın, bir araya gelip hoş sohbetler ettiğimiz arkadaşlarımızın, oturmalarımızın kıymetini daha iyi kavradık.
Yüz yüze eğitim alırken kıymetini takdir edemediğimiz öğretmenlerimizin, yaramazlık yapıyorlar diye şikâyet ettiğimiz öğrencilerimizin, gözünün üstünde kaşı var diye beğenmediğimiz hocalarımızın, eksik ve kusurlarını büyüttüğümüz veya istek, talep ve beklentilerinden yorulduğumuz cami cemeatimizin kıymetini daha iyi kavradık ve yollarını gözler olduk.
Ne güzel nimetlermiş bayramlarda, cumalarda, kandil gecelerinde kadın erkek, yaşlı genç, çoluk çocuk camilere doluşmak, dolu dolu cemeate hitap etmek, konuşmak, hep birlikte yapılan coşkulu vaazları dinlemek.
Omuz omuza namaz kılmak.
‘Muhterem cemaat-i Müslimin! safları sık ve düzgün tutalım, arada boşluk bırakmayalım, dışarda kalan cemaate yer açalım, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun’ demek…
Namazdan sonra el sıkışıp Allah kabul etsin demek ve cami kütüphanesinde, imam odasında veya cami önünde sohbet etmek bir çay içmek…
Ne güzel nimetlermiş komşulara ‘Müsaitseniz sizi çaya bekliyoruz, buyurun şöyle biraz muhabbet edelim’ demek…
Ne güzel nimetlermiş dost, ahbab ve arkadaşlara ‘Müsaitseniz kahve içmeye geliyoruz, şöyle biraz sohbet edelim’ demek…
Ne güzel nimetlermiş çarşıda, pazarda özgürce gezmek, dolaşmak, her gördüğüne selam vermek, bir esnafı ziyaret etmek, tokalaşmak, musafaha ve muanaga (öpüşme değil, kucaklaşma) etmek, hemen oracıkta ayakta veya bir çay içimi hal hatır sormak ve sohbet etmek… evet evet bu pandemi bize bütün bunların kıymetini, kadrini de öğretti.
Değerli dostlar! Tekraren söylüyorum “Nasihatın terbiye etmediğini musibet terbiye eder” diye çok acı bir söz vardır. Biz öyle bir dua yapalım ki Rabbimiz bizleri her türlü musibetlerden korusun ve bizleri nasihatlerle yola gelenlerden eylesin, musibetlerle değil.
-Ya Rabbi! bizleri musibetlerle terbiye eyleme, bizleri nasihatlere kulak veren ve gereğini yapan bahtiyar kullarından eyle!
İBRET ALDIK VE NİMETLERİN KIYMETİNİ ANLADIYSAK NE YAPMALIYIZ?
Bu duanın gereği olarak yukarda zikrettiğimiz Peygamber (as)’ın nasihatine de kulak verecek olursak,
1-Geri dönüşü olmayan boş vaktimizin kıymetini bilmeli ve iyi değerlendirmeliyiz. Fani dünyanın da baki dünyanın da kazanılması için bizlere tahsis edilmiş olan ölçüsü ve sınırı belli olan zaman sermayemizin bir saniyesini dahi boşa geçirmemeliyiz. Dünyada ve ührada acı gerçeklerle karşılaşıp pişmanlık yaşamamak için nasihatı dinlemeli ve vakit sermayemizi çok iyi değerlendirmeliyiz. Eyvah demeden Allah demeliyiz.
2- Dünyanın en güzel ve en önemli nimetlerinin başında gelen sağlık ve sıhhatimizin kadrini, kıymetini bilmeli ve onu korumak için her türlü önlemi almalıyız. Ona zarar verecek her türlü zararlı alışkanlıklardan (içki, alkol, uyuşturucu ve sigara gibi) uzak durmalı özellikle bu pandemi döneminde kural ve kaidelere harfiyen uymalıyız. Maske, mesafe ve hijyen olan asgari kuralları asla ihmal etmemeliyiz.
Sağlık ve sıhhatimizin kıymetini bilmenin bir manası da onu bize lütfeden Allah’ın emrettiği yollarda kullanmaktır. Bunun başlıca iki sebebi vardır:
1-Allah her nimet gibi ömrümüzü nerede ve nasıl geçirdiğimizin, bedenimizi (sağlığımızı) nerede ve nasıl harcadığımızın hesabını soracaktır.
Beş nimet vardır ki Kıyamet gününde hesabını vermeden bir adım ilerleyemeyecek hiçbir kul. (Tirmizi, Kıyamet,1/4)
2-Allah Teâlâ Kur’an’da “Şükrederseniz ant olsun (size verdiğim nimetleri) artırırım. Nankörlük ederseniz (bilin ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 7-8) buyurmaktadır.
Şükredelim ki Allah sıhhatimizi daim eylesin, verdiği nimetleri artırsın, elimizden almasın, bizleri daha beter ve değişik hastalık, bela ve musibetlerle imtihan etmesin. Şükredelim ki ahirette hesabını kolay verelim, şiddetli azaptan kurtulalım.
NASIL ŞÜKREDECEĞİZ?
Nasıl şükredeceğiz.? “Çok şükür, elhamdülillah” desek şükretmiş olur muyuz?
Evet oluruz. Nimetin kaynağını bilmiş ve ona teşekkür etmiş oluruz ama bu yeterli olmaz, eksik kalır. Zira bu dilin şükrüdür. Her nimetin şükrü kendi cinsinden olmalıdır. Dilin şükrünü diğer azaların ve bütün bedenin desteklemesi, takviye etmesi ve doğrulaması gerekir ki tam şükretmiş olalım ve Allah Teâlâ o nimetini elimizden almasın ve artırsın.
-Ben şükreden bir kul muyum? diye soran bir kimseye doğru cevabı yine ancak kendi verebilir. Mesela; Gözünü haramdan koruyan ve onu meşru yerlerde kullanan özellikle ilimde, irfanda, Kur’an ve Kur’an-i ilimleri okumada geçiren kimse gözünün şükrünü ödemiş olur.
Kulağını haram olan şeylerden, hile, hurda ve dedikodu, lehve-l hadis denilen boş ve faydasız şeyleri dinlemek yerine ezanı, Kur’an-ı, öğütleri, nasihatleri ve büyüklerinin sözlerini dinleyen kişi kulağının şükrünü ödemiş olur.
Keza dilini yalan, iftira, küfür ve kötü sözlerden koruyup doğru konuşan, her zaman hakkı söyleyen, Kur’an okuyan, insanların hayrına konuşan yahut da susan kimse dilinin şükrünü ödemiş olur.
Keza ellerini çalmada çırpmada, vurmada kırmada, yakmada ve yıkmada kullanmak yerine yazmada çizmede, çalışmada ve üretmede, muhtaçlara yardımda, fakir ve yoksullara vermede kullanan kimse ellerinin şükrünü ödemiş olur.
Keza ayakları ile haramların işlendiği mekanlara, şer işlerin planlandığı yerlere ve şerirlerin meclislerine değil de ilim, irfan, ibadet mahallerine, hayırlı işlerin planlandığı, sevgi, saygı ve iyilik duygularının paylaşıldığı meclislere ve mekanlara giden kimse ayaklarının şükrünü ödemiş olur.
Sevgili Dostlar!
Şükreden bir kul olmak isteyen bir kişinin vasıfları elbette bunlarla sınırlı değildir. Biz birkaç örnek davranış belitmiş olduk. Genel bir ifade kullanmamız gerekirse Allah’ın lütfu olan her nimeti O’nun (cc) çizdiği çerçevede, rızasına uygun olacak şekilde kullanan kimse emanete riayet etmiş ve şükrünü eda etmiş olur. Böylece de hem ahiretteki hesaba hazırlanmış olur hem de bu dünyada “Elbette şükrederseniz nimetimi artırırım” müjdesine nail olmuş olur biiznilleh. “Nankörlük ederseniz (bilesiniz ki) azabım çok şiddetlidir” ikazından kurtulmuş olur.
Bunu başarmak yani vaktini en iyi bir şekilde değerlendirmek, sağlığın ve sıhhatin kıymetini bilerek onu korumak ve hakkın rızasına uygun bir şekilde kullanmak, yani şükreden bir kul olmak çok kolay değildir. Sarsılmaz bir iman, sağlam bir irade ister. Hatta Allah’ın yardımı, lütfu ve keremi olmadan başarmak mümkün değildir. Bu nedenle yazımızı nebevi dualarla bitirelim.
Allah’ım! Senden sıhhat ve afiyet diliyoruz. Bize dünya ve ahirette sıhhat ve afiyet içinde güzel bir hayat lütfeyle Ya Rabbi!
Allah’ım! Senden verdiğin nimetlerin tamamını, sıhhat ve afiyetin devamını ve hayatımızın sonunda da hüsnü hatimeler istiyoruz lütfeyle Ya Rabbi!
Seni zikretmek ve sana şükretmek ve sana güzel kulluk yapma hususunda bizlere yardım eyle! Ya zelcelali ve-l ikram! (Ey Celal ve ikram sahibi Allah’ım)
Bu salgın hastalıktan bir an önce kurtulmayı ve ondan gerekli mesajı alarak sabretmeyi, şükretmeyi, elimizdeki nimetlerin kadrini ve kıymetini bilip en iyi şekilde değerlendirmeyi nasip ve müyesser eyle Ya Rabbi!
Amin! Ya Muıın ve selemün ale-l murselin ve-l-hamdü lillehi rabbi-l alemin.
Sevgili Dostlar!
Hastalık, bela ve musibetlerin dua, istiğfar ve tövbeye vesile olduğu, (Enam,42) bazen de yaptıklarımızın karşılığı (Şura,32) bir ikazı ilahi olabileceği de malumdur. Bu başlıkları da başka bir yazımızda ele almak ve daha yeni konularda buluşmak ve görüşmek üzere hoşça ve sağlıkla kalasınız, Allah’a emanet olasınız.
Yakup ÖZTÜRK
DİB Başkanlık Müftüsü
03.06.2021