AİLEDE MUTLULUĞUN FORMÜLÜ VE AİLEYİ TEHDİT EDEN ŞİDDET
Ne karanlıkta bir güneş ne soğukta bir ateştir,
Dünya’nın en hayırlı nimeti saliha bir eştir.
Sevgili Dostlar!
25 Kasım kadına şiddet ile mücadele günü nedeniyle çeşitli kurumlar ve sivil toplum kuruluşları muhtelif etkinlikler düzenlemektedirler. Bu bağlamda hem dini hem de yasal olarak toplumu din konusunda aydınlatmakla yükümlü olan Diyanet İşleri Başkanlığı da ailenin önemi ve korunması, şiddetin insanlık onuruna yakışmayacağı, kadın erkek ayırmadan insanın Allah’ın halifesi olduğu, onurlu bir varlık olarak, insan olarak yaratılan kadına şiddetin asla insani ve İslami olmadığı ve olmayacağı gibi hususları her sene olduğu gibi bu sene de değişik etkinliklerle gündeme taşımıştır. Bu bağlamda bu sene toplumun her kesiminde farkındalık oluşturmak amacıyla cami içine ilaveten cami dışı etkinlikler de düzenlemiştir. Hutbe ve vaazlar yanında belirlenen on dört ilde panel, fabrika ziyaretleri ve sunum, kahvehane ve çay ocakları ziyaretleri ve sohbetleri organize etmiş ve uygulamıştır.
Bu on dört ilden bir tanesi de Hazreti Zülkifl ve Hazreti Elyasa (Aleyhimesselam)’ın türbelerinin bulunması nedeniyle Peygamberler şehri, 27 sahabe türbesinin bulunması nedeniyle de sahabeler şehri diye bilinen ve Hazreti Ömer (ra) zamanında yapılan (639) ve Sultan Melikşah (1091) tarafından son hali verilen tarihi Ulu Cami’nin ev sahibi olan Diyarbakır’dı. Biz de acizane Başkanlığımız tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı daire başkanlarımızdan saygı değer hocamız Özcan GÖKÇEBAY ile bu ilimizde görevlendirilmiştik.
Çok kısa bir zamanda çok güzel bir kaynaşma oluşmasında ve verimli programların ve ziyaretlerin gerçekleşmesinde çok büyük katkısı olan Özcan Gökçebey hocamıza ve gösterdikleri yakın ve sıcak ilgiden dolayı ev sahibi İl Müftümüz Yavuz Selim KARABAYIR hocamıza, bizi yalnız bırakmayan Dini Yüksek İhtisas Merkezi Müdürümüz Fatih ÇATMAKAŞ hocamıza ve tüm Müftülük çalışanlarına bir vefa borcu olarak teşekkür ediyorum.
Bu faaliyet nedeniyle kaleme aldığım makalemi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
AİLE NEDİR?
Aile; baba, anne ve çocuklardan oluşan ve toplumu meydana getiren en küçük ama en önemli sosyal kurumdur.
Aile; toplumun temel taşıdır. Aile ne kadar sağlam olursa toplum o kadar sağlam olur. İlk aile cennette kurulmuştur. Aile cennetten çıkmadır. Cennet mutluluk diyarıdır. Mutlu bir aile cennet bahçelerinden bir bahçe gibidir.
Dünya ve ahiret mutluluğunu bahşeden İslam’ın kurallarına tam olarak riayet edilen bir ailede bu mutluluk devam edecektir. Hikmetinden sual edilmez ama Hazreti Âdem (as) ve hazreti Havva anamızın bir an da olsa Allah’ın emrini unutup, şeytanın tuzağına düşüp aldanmaları nedeniyle cennetten çıkarılmaları düşündürücüdür.
Aile Allah’ın varlığına işaret eden delillerden biridir.
Kendi cinsimizden eşler var etmesi, (eşlerin kurduğu yuvada) aralarında karşılıklı sevgi, (saygı, şefkat) ve merhamet var etmesi Allah’ın varlığının delillerindendir. (Rum suresi.21)
Gerçekten evlenmek ve aile kurmak çok önemlidir.
Her şeyden evvel evlenmeyi, yuva kurmayı, aile olmayı C.Allah emretmiştir. Hatta evlenemeyenlerin evlendirilmesini emretmiştir. (Nur suresi, 32) Peygamberimiz (as) bir üsvey-i hasene olarak evlenmiş ve evlenmeyi teşvik etmiştir. Evlenip bir yuva kurmayanları “Nikah benim sünnetimdir, kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (İbn-i Mace,1846) diyerek çok ciddi bir şekilde uyarmıştır.
Nikahsız birlikteliklere aile denmez ve meşru değildir. Böyle birliktelikler neslin bozulmasına ve toplumun fesadına vesile olur. Ancak nikah ile eşler birbirine helal olur ve aile kurulmuş olur.
Nefsin helal yoldan sükunu, neslin bozulmadan devamı ve toplumun huzuru ancak nikah ve meşru bir aile müessesi ile mümkün olur.
Aksi halde iffetsizlik yaygınlaşır, nesil bozulur ve toplum fesada uğrar.
Aile yapısı kuvvetli olan toplumlar asla yıkılmaz yok olmazlar. Bunun için düşmanlar yıkmak istedikleri milletler ve toplumlarda öncelikle aileyi hedef alırlar ve onu zayıflatmak ve hatta dağıtmak isterler. Bütün bu ve buna benzer nedenlerle aile kurmak ve aile olmak çok önemlidir Aile kurmak ne kadar önemli ise aile kalmak, ailede huzurlu ve mutlu olmak da bir o kadar önemlidir. Çünkü ruh ve beden sağlığı yerinde, iyi, başarılı, hayırlı ve mutlu nesiller ancak iyi, başarılı ve mutlu bir aile ortamında yetişir.
Çeşitli hile, tuzak ve saldırılar karşısında ailenin korunması ve mutlu olması için dikkat edilmesi gereken, uyulması gereken bazı kurallar vardır. Bazılarının yapılması bazılarının da yapılmaması çok önem arz eder. Biz bu makalemizde ailenin korunması ve mutlu olması için yapılması gerekenler ile aileyi dinamitleyen yapılmaması gereken şeylerden kısaca bahsedeceğiz.
1-Yapılması gerekenler:
Kısaca ve kolayca söylemek gerekirse ailede mutlu olmak ve mutlu kalmak istiyorsak, pazara kadar değil mezara kadar hatta cennette de bir ve beraber olmak istiyorsak yapılacak iş, gidilecek yol bellidir. Her konuda olduğu gibi aile konusunda da Peygamberimiz efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV)in izinden gitmektir, sünnetine ittiba etmektir, emir ve tavsiyelerine uymaktır. Zira C. Allah O’nu (SAV) seçmiş, en güzel ahlak ile donatmış ve bizlere rol model olarak, örnek olarak göndermiştir.
O’nun (SAV) yolunun Kur’an yolu, ahlâkının Kur’an ahlâkı, yaşantısının Kur’an’ın pratiği ve sözlerinin de Kur’an’ın tefsiri ve tebyini olduğuna inanan biz Müslümanlar için O’nun (as) aile hayatı en güzel örnektir. Bir evde senin benim onun bunun değil Allah’ın ve Peygamberin sözü geçerli ve hâkim olursa o evde sen ben kavgası olmaz. Herhangi bir anlaşmazlıkta Allah’ın hükmüne ve peygamberin sözüne razı olunursa o evde asla kavga olmaz, kaos olmaz, ayrılık olmaz, boşanma olmaz, huzurlu ve mutlu olunur. O yuvada anne ve babasına muti, vatan ve milletine nâfi, dini İslam’a hadim olacak, topluma ve çevresine saygılı ve duyarlı hayırlı nesiller yetişir. Ancak o zaman geleceğimize de güvenle bakabiliriz.
Çünkü Allah (cc) Kur’an’da zulmü yasaklar, zalimi asla sevmediğini ilan eder. Herkese hakkını bildirir, hakkını verir ve kimseye haksızlık etmez. Yani erkek ve kadına hem haklarını bildirir hem de hadlerini (haklarının sınırlarını) ve sorumluluklarını bildirir. Herkes hak ve sorumluluklarını bilirse sorunlar büyümeden çözülür. Aksi halde hiç kimse bundan karlı çıkmaz, çıkamaz. Halk arasında şöyle bir özdeyiş yaygındır
Sen sen olsan, ben ben olsam,
Sen de onsan ben de onsam,
Sen sen olman, ben ben olmam,
Sen de onman ben de onmam.
Kur’an ve sünnetin emir ve tavsiyelerine uyma genellemesini biraz açacak olursak her biri Kuran’ın ve sünnetin icabı olan şu tavsiyelere riayet edilmesinin ailenin korunmasına ve mutluluğuna çok katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Bu tavsiyeleri hatırda kalması için Dört S =S formülü ile açıklamaya çalışalım ki zaten birçoğumuz bu formülü bilmektedir.
S+S+S+S= S
Sevgi+ Saygı + Sadakat + Sabır= Saadet
Bunlar bir yuvada toplandı mı saadet ve mutluluk elde edilir biiznilleh. Bu formülü (S) harfinden hareketle biraz daha genişletecek ve bu dört (S) harfine yedi (S) daha ekleyecek olursak ve de uygulayabilirsek ailede mutluluğa ve huzura çok katkı sağladığı görülecektir.
Bu (S) ler de şunlardır:
1-SOHBET BİRLİĞİ
Her gün en az haftada bir gün eşlerin birbirlerine özel zaman ayırıp karşılıklı olarak dini, ahlaki veya beşerî herhangi bir konuda birlikte sohbet etmeleri.
2-SOFRA BİRLİĞİ
Eş ve çocukların her öğün bu mümkün olmuyorsa günde en az bir öğün aynı sofra başına oturup birlikte yemek yemeleri. Bu çocuklar uyurken işe giden ve akşam yine çocuklar yatınca işten dönen aileler için daha önelidir.
3-SEYEHAT BİRLİĞİ
İmkanları ölçüsünde ama yakın ama uzak haftada bir, olmadı ayda bir ama mutlaka yılda bir defa birlikte gezmeye, seyahate çıkmaları.
4-SÖYLEM ve EYLEM BİRLİĞİ
Aynı fikir ve düşüncede olmaları, aynı şeyleri söyleyip aynı şeyleri yapmaları, birbirlerine destek olmaları köstek olmamaları, birbirlerine olur olmaz şeylerden dolayı muhalefet etmemeleri. Bunun tam olarak mümkün olmadığı zamanlarda saygı kuralının devreye konulması.
5-SAYFA BİRLİĞİ
Mümkünse her gün değilse en az haftada bir gün okuma saati belirleyip birlikte kitap okumaları.
6-SIR BİRLİĞİ
Her ailenin bir mahremiyeti vardır veya saklanması gereken sırları vardır. Kim olursa olsun bunlar bir üçüncü şahısla asla paylaşılmamalıdır.
7-SECDE BİRLİĞİ
Camiye gidilemediği zamanlarda bütün aile fertleriyle kadın erkek, küçük büyük, çocuklar ve torunlar da dahil cemaatle namaz kılmaları ve aynı kıbleye yönelip aynı Allah’a birlikte secde etmeleri ve sonunda dua etmeleri.
Bunların her biri uygulanması halinde aile fertlerini birbirine kenetler, değil ufak tefek rüzgârlar fırtınalar kopsa onları yıkamaz ve mutluluklarına engel olamaz Allah’ın izniyle. Ama bunlar ihmal edilirse vahim sonuçlar beklenebilir. Zira parayla ev alınır, araba alınır, eşya alınır ama mutluluk satın alınmaz. Zaman zaman krizler çıkabilir hatta bazen yuvanın devamı güç hale gelebilir Allah korusun. Allah korusun diyorum çünkü yuvanın dağılması ve gerekçesiz boşanmalar arşı titretir. Kadınları dul çocukları öksüz ve yetim hale getirir. Boşanma başka çarenin kalmadığı zorunlu hallerde caizdir ama Allah’a en sevimsiz olan helâldir. Allah bundan hiç hoşnut ve razı olmaz. Bu nedenle aileyi tehdit eden şeylere daha fazla dikkat etmeliyiz.
2-Yapılmaması gerekenler değişik bir ifadeyle aileyi tehdit eden hususlar:
Bunu da genel bir ifadeyle söyleyecek olursak bir ailenin devamı ve mutluluğu için; yaratan, yaşatan ve yöneten C. Allah’ın ve o’nun kutlu elçisi olan Peygamberimizin (sav) yasakladığı şeylerden uzak durmak gerekir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; ailenin devamı ve mutluluğu için yukarda açıkladığımız yapılması gerekenleri terk etmek, onların aksine hareket etmek aile için çok tehlikedir. Yani;
SEVGİSİZLİK, SAYGISIZLIK, SADAKATSIZLIK, VEFASIZLIK, ALDATMA, KARŞILIKLI HAK VE HUKUKLARA RİAYETSİZLİK, SABIRSIZLIK, KİN, NEFRET, ÖFKE, BENCİLLİK VE AİLE İÇİ SIRLARIN İFŞASI GİBİ KÖTÜ HUY VE DAVRANIŞLAR AİLELER İÇİN ÇOK TEHLİKELİ VE YIKCIDIRLAR.
Bunların hepsi aile mutluluğunu zedeler ve aileyi uçurumun kenarına getirir, koyar. Zinhar kaçınılması gereken öyle bir kötülük daha vardır ki o da uçurumdan aşağı atar. Aileyi yıkan, dağıtan, kadınları dul, çocukları adeta öksüz ve yetim bırakan, hayatlarını mahveden bu kötülüğün adı şiddettir.
ŞİDDET
Şiddet nedir?
Şiddet; bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışlardır.
Şiddetin her türlüsü bir insanlık suçudur.
Kimden gelirse gelsin kime karşı olursa olsun, hangi sebeple olursa olsun fark etmez, Hiçbir sebep şiddeti meşru göstermez, gösteremez. Hele bu çocuk olursa hele bu yaşlı olursa hele bu kadın olursa daha acıtıcı ve daha ürkütücüdür.
Hele bu kendine Allah’ın emanet olarak verdiği, Allah’ın adını anarak, nikah kıyarak kendine helal kıldığı eşine olursa bu daha da büyük bir suç daha da büyük bir felakettir.
İnsan olan böyle bir suçu işlemez. Müslüman ise asla ve asla hiç işlemez.
Ama maalesef basın, yayın, medya ve sosyal medya organlarından öğrendiğimize göre bu insanlık suçu işlenmekte ve gün geçtikçe de artmaktadır.
Şiddetin en belirgin olanı darp etmek, vurmak, dövmektir. Bir insan başka bir insanı nasıl dövebilir, bunu nasıl yapabilir? Hele bu insan bir Müslüman ise bunu nasıl yapabilir?
İnsan; Allah’ın mükerrem kıldığı, eşrefi mahlukat olarak yarattığı, şerefli ve onurlu bir varlıktır. Yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak yaratılmıştır. Mümin olsun olmasın doğuştan her insanın malı, canı ve ırzı korunmuştur. Kimse bunlara dokunamaz, haramdır. (Veda hutbesi) Hele bir Müslüman bunu akşam olunca aynı yatağa gireceği, Allah’ın emanetine, helaline, eşine nasıl yapabilir?
Eğer “onun sahibiyim istersem severim istersem döverim” diyorsa yanılıyor. Bu söz yaygın da olsa yanlıştır. Doğru değildir. Erkek kadının sahibi ve maliki değildir onun eşidir. Birbirini tamamlayan bir bütünün iki eşit parçasıdırlar. Bir elmanın iki şakasıdırlar. İkisi (de biyolojik, fizyolojik ve bazı görev ve sorumlulukları bakımından farklı olsa da) birbirine eşit iki insandır. Kimse kimseden üstün de değildir aşağı da değildir. Eğer bir üstünlük söz konusu olacaksa üstünlük takvadadır.
Rabbimiz Hucurat suresinde “Ey insanlar sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi şube ve kabilelere ayırdık (savaşasınız, dövüşesiniz, birbirinize üstünlük taslıyasınız diye değil) tanışasınız (konuşasınız ve anlaşasınız) diye (böyle yaptık) sizin en üstününüz en çok takva ehli olanınızdır. (Allah’tan en çok sakınıp harama helale en çok dikkat edeninizdir.) Hucurat suresi 13).
Görülüyor ki ırk, renk, dil ve cinsiyet bir üstünlük vasıtası değildir.
Bir Müslüman hiç kimseye özellikle de eşine sebep ne olursa olsun şiddet uygulamaz, uygulayamaz.
Çünkü Rahmeti gazabını geçmiş olan, Erhamürrahimin (merhametlilerin en merhametlisi) olan bir Allah’a inanır Müslüman.
Çünkü o Alemlere rahmet olarak gönderilen, hayatında bir defa dahi eşlerine fiske vurmayan bir peygambere inanır Müslüman.
“Mü’minlerin iman bakımından en olgun olanları ahlakı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlınız da eşlerine en iyi davranandır,” diyen, (T1162, Tirmizi, Rada,11)
“Merhametli olun, Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” (Buhari, Edep,18; Müslim, Fezail 65) diyen bir peygambere inanır ve O’nu (as) örnek alır Müslüman.
Ve yine bilir ve inanır ki yarın yevmi kıyamette hesap var, mizan var, sırat var, cennet var, cehennem var. Her günah affedilse kul hakkı affedilmeyecektir. Bir insana şiddet uygulamak, ona acı vermek en büyük kul hakkı ihlalidir. Öldürmek ise Allah korusun günahların en büyüğüdür.
Can karşılığı olmaksızın ve bir fesadı önlemeksizin bir cana kıymak bütün insanları öldürmek kadar günahtır. (Maide, 32)
Kasten bir Müslümanı öldürmenin cezası ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah’ın gazabı ve laneti onun üzerinedir. Allah ona ahirette de büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa suresi, 93)
O halde Allah’a inanan, Kur’an’a inanan, Peygambere inanan, ahirete inanan, cennete cehenneme inanan bir Müslüman bunları nasıl yapar, yapabilir mi?
Müslümanın elinden ve dilinden kimseye bir zarar gelmez, gelmemelidir. Zira efendimiz (sav) şöyle buyuruyor;
“Müslüman Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir. (Buhari, İman, 4/10; Müslim, İman, 65/162.)
Mü’min de malı ve canı konusunda insanların emin ve güvende olduğu kimsedir.” (Tirmizi, İman, 12) Müslümanı ve mü’ mini böyle tarif ediyor efendimiz (sav).
Bırakalım öldürmeyi, şiddet kullanmayı, eşini, çocuklarını dövmeyi, vurmayı kırmayı gerçek Müslüman kimsenin kalbini dahi kırmaz, kıramaz, gönül dahi incitmez incitemez, Yaratılanı sever Yaratandan ötürü. Karıncayı bile incitmekten korkar ve çekinir.
Gönüle girmeyi, gönül yapmayı Kabe’yi yapmak, kalp kırmayı, gönül kırmayı da Kâbe’yi yıkmak gibi görür. Çünkü kalp ona göre nazargâhı ilahidir, Beytullah (Allah’ın evi ) gibidir.
Develili Aşık Seyrani’nin dediği gibi;
Seyraniyim seyrimden geri durmadım,
İnişe yokuşa atım yormadım,
İyinin kötünün kalbin kırmadım,
İçin de emri Hak doludur diye.,
Ve yine;
Kalbini geniş tut sıkma Seyrani,
Rızayı Bari’den çıkma Seyrani,
Gönül Beytullah’tır yıkma Seyrani,
Elinden gelirse imaret eyle.
Aşık Seyrani
Bir başka şairimiz de Kulu incitmenin sahibini yani onu yaratan Allah’ı incitmek gibi olduğunu şöyle ifade eder:
Çiçeklerle hoş geçin balı incitme gönül,
Bir küçük meyve için dalı incitme gönül.
Sevmekten geri kalma, Yapan ol yıkan olma
Sevene diken olma, Dili incitme gönül
Konuşmak bize mahsus, olsa da bir güzel süs,
“Ya hayır de yahut sus”, dili incitme gönül.
Başın olsa da yüksek, Gözün enginde gerek
Kibirle yürüyerek, Yolu incitme gönül.
Mevla verince azma, geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül.
Karışma hikmetine, dokunur gayretine
Sahibi hürmetine Kulu incitme gönül.
Bestami Yazgan
Bir başka Şairimiz de incitmek şöyle dursun incinmemeyi tavsiye etmiştir. Aslında incinmemek, (tolera etmek, hoş karşılamak ve böyle geçinmek) incitmemekten daha zor ve yüce bir ahlaktır.
Aşık der inci tenden,
İncinme incitenden,
Kemalde noksan imiş,
İncinen incitenden.
Alvarlı Efe
Şudur bağ-ı cihanda Ey maşuk makbul-u ins-ü cin,
Ne kimse senden incinsin ne sen kimseden incin.
Ömer Şevket Erzurumi
Yüce Rabbim bu anlayış ve inançla hareket etmeyi cümlemize nasip eylesin.
Bizleri kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı, kimsenin kimseye eliyle, diliyle zarar vermediği, kimsenin kimseden incinmediği ve kimsenin kimseyi incitmediği, karşılıklı sevgi, saygı, meveddet ve muhabbetin hâkim olduğu, affın, anlayışın ve hoş görünün hâkim olduğu mutlu bir ailede yaşamayı nasip ve ihsan eylesin.
Bizleri ve nesillerimizi şiddet haberlerinin duyulmadığı “Halık’a tazim mahlukata şefkat ve merhamet” prensibinin hâkim olduğu ailelerden oluşan huzurlu, mutlu ve erdemli bir toplumda yaşamaya muvaffak eylesin.
Bu dilek ve temennilerle ve acizane kaleme aldığım mutlu aile şiirinden bir bölümle bitirmek istiyorum.
Allaha emanet olasınız sevgili dostlar.
Bil eşinin kıymetini,
Biraz da çek zahmetini.
Eften püften bahanelerle,
Kaçırma yuvayın saadetini.
Ne karanlıkta güneştir,
Ne soğukta kor ateştir.
Dünyanın en büyük nimeti,
Salih ve saliha bir eştir.
Baba evde devlettir,
Anne ise rahmettir,
Muti hayırlı bir evlat,
En büyük servettir.
Babalar evin izzetidir,
Anneler ise iffetidir,
Çocukla dolarsa yuva,
O da dünya cennetidir.
Olursa anan gibi yar,
Varsa baban gibi çınar,
Dünyada kim vardır,
Senden daha bahtiyar?
Çok hızlı geçiyor zaman,
Böyle halk etmiş Yezdan.
Sıcak bir yuva olmadan,
Mutlu olamaz insan.
Evlilik fedakârlık ister,
Nefis hep karşıdan bekler.
Nihayet o da bir insandır,
Ne olur bir de sen göster.
Sevgi, saygı ve de adalet,
Olmazsa olmaz sadakat.
Bir de sabırlı olursa eşler,
O zaman yakalanır saadet.
Çocuktur onun adı,
Baldan güzeldir tadı.
Kolay mı yetiştirmek
Dua edecek evladı?
İncitme gül dalını,
Tatmasan da balını.
Hayırlı evladı olanlar,
Neylesin dünya malını.
Yakup ÖZTÜRK
DİB Başkanlık Müftüsü
25/11/2021