Makale

Kurtuluş Reçetesi

KURTULUŞ REÇETESİ

 

Sevgili Dostlar!

 

Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. İnsan mahlûkatın en şereflisi, en mükemmeli olarak yaratılmıştır. Başka varlıklarda olmayan nice güzel nimetlerle donatılmıştır. Akıl, idrak, anlama, kavrama, düşünme ve konuşma gibi. Allah’ın lütfettiği nimetlerin en önemlilerinden biri sağlık biri de imandır. Allah korusun sağlığımızı bir kaybetsek dünyadaki hiçbir şeyin hiç bir kıymeti kalmaz. İmanımızı kaybetsek Allah korusun dünyada huzurumuz, ahirette yerimiz olmaz. Bunlar sıfırların başındaki bir gibidir. On tane, yirmi tane sıfır yan yana olsa hepsinin değeri sıfırdır. Ama başına ‘1’ konursa on, yüz, bin, yüz bin, milyon olur. Değişik ifadeyle bir milyonun önündeki ‘1’i kaldırırsanız ortada altı sıfır kalır ve hiçbir değeri kalmaz. Sağlık tüm dünya nimetlerinin başındaki “1” gibidir. İman da keza Dünya ve ahiret nimetlerinin başındaki “1” gibidir. Bu nedenle Yüce Rabbimiz öncelikle sağlığımızı ve imanımızı elimizden almasın. Özellikle şu günlerde salgın hastalıktan korusun ve muhafaza etsin. En kısa zamanda ülkemizi, milletimizi ve tüm insanlığı bu hastalıktan kurtarsın. İmanımızı da korusun ve müslüman olarak emanetini teslim etmeyi nasip eylesin.

 

Sevgili dostlar, Allah bizleri Dünya’ya imtihan için göndermiştir. Her nimetin de bir imtihanı bir şükrü vardır. İmanımızın, ilmimizin, malımızın, mülkümüzün, sağlığımızın…

 

İmanımızın şükrü, hidayet nasip eden Allah’a dilimizle hamd ve şükrederken halimizle imanımızın gerektirdiği davranışları sergilemektir. Allah’ın (c.c) emirlerine uymak yasaklarından kaçınmakta ve O’na layık bir kul olmaktır. Peygamberimizin (s.a.v) ahlakını tatbik ve taklit etmek O’na layık bir ümmet olmaktır. İlmimizin şükrü ise bildiğimizle amel etmek ve onu başkalarına da öğretmek, muhatabın durumuna göre emir ve tavsiyelerde bulunmaktır. Kurtuluşumuzun da ancak bunlarda olduğunu Asr suresinde şöyle bildiriyor yüce Rabbimiz.

 

وَالْعَصْرِۙ﴿١

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ ﴿٢

اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ ﴿٣

 

﴾1﴿ Asra yemin ederim ki,

﴾2﴿ İnsan gerçekten ziyandadır.

﴾3﴿ Ancak iman edip iyi dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.

 

İmam Şafi hazretlerinin “Kur’an’da başka ayet olmasa bile bu sure insanlara dünya ve ahiret saadeti için kâfi gelirdi” dediği bu sûreyi celîlede açık ve net bir şekilde hüsrandan kurtuluşun yolları ve merhaleleri ortaya konmuştur.

 

1-Önce iman geliyor, iman edenler hüsrandan kurtulacaktır. Salih ve sağlam bir iman olmadan hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi ve değeri olmaz.

2-Sadece “iman ettim” demek yetmeyecek, imanının gereği salih amel (yararlı işler) işleyenler kurtulacaktır.

3-O da yetmeyecek ondan sonra da kendi inandığı ve uyguladığı güzellikleri, iyilikleri, mârufu, erdemi ve bütün manalarıyla birri (Bakara,177) Hak’kı ve hakikati başkalarına da anlatan, öğreten ve tavsiye edenler kurtulacaktır.

4-Son olarak bu yolda, kulluğunu icra ederken ve bu mücadeleyi yaparken olabilir ki engellerle, sıkıntılarla ve zorluklarla karşılaşacaktır. İşte karşılaşacağı bütün bu zorluklara ve sıkıntılara sabreden, sabrı tavsiye eden, yılmadan yorulmadan kulluğuna ve yoluna devam eden kimseler kurtulacaktır.

 

Bunların bir tanesini ihlal sınıfta kalmamıza sebep olabilir. Sırayı bozmak ta bizi hedefimizden alıkoyabilir. Yani önce iman edecek, Allah’a, peygamberlere, kitaplara, meleklere, kader- kaza ve ahiret gibi inanç esaslarını öğrenip şeksiz şüphesiz iman edeceğiz. Sonra inandığımız Allah’ın emirlerine, inandığımız peygamberin sünnetine, inandığımız Kur’an’ın hükümlerine uyacağız. Bundan sonra da “gemisini kurtaran kaptan” demeden diğer insanların da Hakk’a kavuşması, kurtulmaları için ve başka din kardeşlerimizin de daha iyi, daha erdemli olmaları için gayret sarf edeceğiz. Buna dinimizde “emri bil maruf ve nehyi anil münker” de deniliyor. Kurtuluş için gerekli şartlardan biri  de budur. Ama bu vazifeyi yerine getirmek kadar yöntemlerini bilmek ve kaş yapalım derken göz çıkarmamakta çok önemlidir. Bu vazifeyi yaparken,

 

اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ

 

(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.)(Nahl, 125)

 

ayetini iyi düşünmek ve muktezasına göre hareket etmek gerekir. Ayrıca;

 

مَنْ رَأَى مِنْكُم مُنْكراً فَلْيغيِّرْهُ بِيَدهِ ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطعْ فبِلِسَانِهِ ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبقَلبهِ وَذَلَكَ أَضْعَفُ الإِيمانِ » رواه مسلم .

 

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”  (Müslim)

 

Hadisi şerifi ile,

 

يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا

 

“Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhari/İlim 12)

 

Hadis-i şerifinin gösterdiği usul ve esasa uymak gerekir. Bir de sözlerimizde tavsiyelerimizde ihlâs ve samimi olmamız lazım. Az çok her mü’min imanının gereği olarak iyiliği teşvik eder kötülükten de alıkoyar. Bunu yaparken dikkat etmemiz gerekenlerin en önemlilerinden biri de söylediklerimizi kendimizin de uyguluyor olmasıdır. Başkalarını kurtaralım derken kendi nefsimizi unutmamamız gerekir. Nefsin tuzağına düşmememiz gerekir. Zira nefis kendi hata ve eksiklerini görmek ve göstermek istemez ama başkalarının en ufak hatalarını görür. Halk şairi Ozan Arif’in dediği gibi;

 

Elin gözündeki çöpleri tek tek,

Görüp gösteririz, kaçırmayız pek,

Kendi gözümüzde mertek var mertek.

Biz, bizdeki suçu görüyor muyuz?

 

Kendi kusurlarımızı görmez, düzeltmez isek, yapmadığımız ve yapmayacağımız şeyleri başkalarına söyler isek, Allah muhafaza Rabbimizin;

 

اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

 

Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? (Bakara, 44) ayeti ile

 

لم تقولون ما لا تفعلون كبر مقتا عند الله ان تقولوا ما لا تفعلون (Saf, 2) “Yapmadığınız/yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz. Yapmadığınız /yapamıyacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” ayetinin ve ikazının muhatabı oluruz.

Sevgili Dostlar.

 

“Emri bil maruf ve nehyi anil münker” yapma iddiasında olduğumuzdan dolayı aslında ve özellikle bu yazıyı kendi istifademiz için yazmış bulunuyoruz. Rabbim bu kurallara uymayı, önce kendi nefsimizi ıslahta başarılı olmayı, ondan sonra da çevremize, din kardeşlerimize hatta tüm insanlığa faydalı olmayı, bu yolda sabırlı ve sebatlı olmayı böylelikle de Asr suresinde ki kurtuluşa erenlerden olmayı nasip eylesin.

 

Bu yazımızı İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif’in hüsrandan kurtuluş reçetesi Asr Suresi’nin meali üzerine yazdığı şiirle süsleyelim.

 

“Halik’ın namütenahi adı var en başı Hakk

Ne büyük şey kul için Hakk’ı tutup kaldırmak

Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?

Çünkü meknun o büyük sûrede esrârı felâh

Başta iman-ı hakikî geliyor sonra salâh

Sonra Hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.”

 

Allah’a emanet olunuz.

 

 

Yakup ÖZTÜRK

DİB Başkanlık Müftüsü

12/01/2021

 

 

 

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...