Makale

Mekke’nin Fethi’nden Gönüllerin Fethine




MEKKE’NİN FETHİ’NDEN GÖNÜLLERİN FETHİNE

 

Sevgili dostlar!

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, sağlık ve afiyeti üzerinize olsun.

Bugün 08 Ocak 2021. Miladi bir yeni yılın ilk haftası. Aynı zamanda tarihi bir hadisenin, büyük bir fethin gerçekleştiği günleri yaşıyoruz.

1 Ocak’ta Medine’den hareketle başlayan seferin 11 Ocak’ta zaferle taçlandığı büyük fethin, Mekke’nin fethinin 1491.yıl dönümünde bulunuyoruz.

Öncelikle miladi yeni yılın yeniden dirilişimize, dünya ve ahiretimiz için çok daha başarılı/hayırlı işler yapmamıza, yaratılış gayemize uygun, iyiliklerle dolu bir hayat yaşamamıza vesile olmasını dilerim.

Bir peygamberin doğum günü olarak kabul edilen günde ona asla yakışmayan, çılgınca kutlamalardan ve kimilerimizin körü körüne onları taklidinden bahsedecek değilim.

Mekke’nin fethinden ve insanlığa bıraktığı güzel örneklikten bahsedeceğim. Fethin seyrine baktığımız zaman fetihlerin sadece kaba kuvvetle, güçle kazanılmadığını bunun yanında imanın, inancın, aşkın heyecanın, bunların yanında ferasetin, basiretin, cesaretin, maldan, mülkten, candan ve canandan vazgeçmenin de gerekli olduğunu görüyoruz. Sevgi, şefkat, merhamet, af ve bağışlama gibi güzelliklerle gönüllerin, kalplerin fethedilmesinin de kansız ve kalıcı olması için bir o kadar önemli olduğunu görüyoruz.  

Mekke; alemlere rahmet Hz. Muhammed’in (a.s) doğduğu, büyüdüğü, nübüvvet makamına erdiği, ilk vahyin indiği mübarek şehir…

İlk Peygamber ve ilk insan Hz. Adem (a.s) ’in izlerini taşıyan, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (a.s) tarafından yeniden inşa edilen, günde en az beş defa yöneldiğimiz, milyarlarca müslümanın kıblegahı, birlik ve beraberliğimizin ve tevhid inancının sembolü Kabe’nin/Beytullah’ın içinde bulunduğu kutlu şehir…

Tek olan Allah’a ibadet için yeryüzünde yapılmış olan ilk mabet iken ne yazık ki zamanla gayesinden saptırılmış ve içi putlarla doldurulmuş, şirkin merkezi haline getirilmiştir.

Kabe mahzundu ve kurtulmalıydı… Hakiki hüviyetine kavuşmalı, yeniden tevhit inancıyla buluşmalı ve insanlık şirk bataklığından kurtulmalıydı…

Allah vaadini gerçekleştirecekti ama sünnetullah yerini bulacaktı. Uzun bir yol, büyük bir mücadele istiyordu.

Bu mücadele 610 yılında Hira mağarasında Hz. Muhammed (a.s)’a tevdi edilen elçilik görevi ile başlamış oldu.

Hem de ne mücadele… ‘’Le ilahe illallah” diyen Allah’ın sevgili habibine ve bir avuç mü’mine reva görülen  yalanlar, iftiralar, aç ve susuz bırakılmalar, işkenceler, ambargolar, olmadı ölüm tehditleri ve tuzakları… Bütün bunlara sabırla ve metanetle, yılmadan usanmadan verilen mücadele…

Ve nihayet Darunnedve’de alınan ölüm kararı sonrası Allah’ın izni ile Medine’ye Hicret… Hicret kaçmak değildi. Tam tersine nihai hedef için atılan bir adım, bir aksiyondu. Allah’ın vaadi gerçekleşecekti. Derlenecek, toplanacak, gelişecek, güçlenecekler ve tekrar döneceklerdi.

 

اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ

Her halde o Kur’ân’ın tilâvetini, teblîğini ve mucibince amel etmeni) senin üzerine farz kılan (Allah) seni (yine) dönülecek yere döndürecekdir. (Kasas-85)

 

Neticede öyle de oluyor, elhamdülillah. Kutlu Nebi sekiz yıl önce gizli gizli ölüm tehditleri altında ayrılmak zorunda kaldığı, ana yurduna, vahyin nazil olduğu, mükerrem beldeye, Mekke’ye muzaffer bir komutan, bir fatih olarak dönüyor. Kabe putlardan temizleniyor, Bilal-i Habeşi ezanlarını okuyor, Allah’ın elçisi namazını kılıyor, tavafını yapıyor Kabe birlik ve beraberliğimizin ve tevhit inancının sembolü olarak asli hüviyetine kavuşuyor.

Mekke’nin fetih yıl dönümünü yaşadığımız şu günlerde bu kısa yazımızdan amacımız; daha çok tarih/siyer ilmiyle uğraşanları ilgilendiren yer, zaman, sayı vb. bilgilerden ziyade Mekke’nin fethi esnasında ne gibi olaylar yaşandı, birkaç örnek vererek bunlardan hangi dersleri çıkarabilir, nasıl ibretler alabiliriz gibi soruların cevabını ıttılaımıza/zihinlerimize havale etmektir. Zira Hz. Peygamber (sav) her konuda üsvey-i hasene/en güzel örnek olarak gönderilmiştir.

O’nu (as) Allah terbiye etmiş, eğitmiş yetiştirmiştir. Bu sayede O (as) 23 sene gibi kısa bir zamanda dünyanın en büyük inkılabatını gerçekleştirmiştir. Büyük zaferler, büyük fetihler yanında asıl fütühatı  gönüllerde gerçekleştirmiştir.O’nun önderliğinde ve örnekliğinde eşkıyalar evliya olmuş, bedeviler medeni olmuş, zalimler adil, cahiller alim olmuş, hasımlar hısım, düşmanlar dost, insanlar kardeş olmuştur.

Mesela; Mekke’nin fethi esnasında meydana gelen olayların bazılarından bahsedelim ve efendimizin kısa zamanda nasıl başarılı olduğunu, hem Mekke’yi hem gönülleri nasıl fethettiğini görmeye çalışalım. Fetihlere koşarken gönülleri nasıl kazandığını görelim.

Öncelikle zahiri sebeplerin hepsine sarılıyor. Anlaşmayı müşrikler bozduğu için artık savaşmanın hakları olduğu gerçeğinden hareketle hazırlıklara başlıyor, ordusunu topluyor ama kimse nereye sefer olacağını bilmiyor. Gizliliğe son derece dikkat ediyor. Muhacir, ensar ve diğer kabilelerden oluşan 10 000 askerle yola çıkıyor.2000 asker de yolda katılıyor, oldu 12 000 asker. Buradan anlıyoruz ki; peygamber de olsan sebeplere sarılmadan, tedbirini almadan zaferler kazanılmaz.

KÖPEK İÇİN YOL DEĞİŞTİRİYOR, BAŞINA NÖBETÇİ DİKİYOR

Fetih için yola çıkılmış yolda yavrusunu emziren bir köpek görüyor, onu dikkate alıyor, yol değiştiriyor, arkadan gelenler görmez de ezerler diye başına sahabeden Cuayl bin Süreka’yı nöbetçi dikiyor. İşte hayvanlara kadar uzanan merhamet… Bu merhamet ki herkesi kuşatıyor ve gönüller böyle kazanılıyor.

MUHACİRLERİN SONUNCUSU DA SENSİN

12 000 kişilik ordu Kudeyd mevkiine vardıklarında daha önce müslüman olmuş bazı maslahat ve maksatlarla hicret etmemiş olan peygamberimizin amcası Abbas hicret kararı verip Medine’ye doğru yola çıkınca Kudeyd mevkiinde Müslüman ordusuyla karşılaşıyor ve onlara iltihak ediyor. Peygamberimiz (as) O’na “Nerde kaldın bu zamana kadar” diye çıkışmıyor, tam tersine ‘’Ben nebilerin sonuncusuyum, sen de muhacirlerin’’ diye onu taltif ediyor. İşte gönülleri böyle fethediyor.

EY EBU SÜFYAN LA İLAHE İLLALLAH DEMENİN VAKTİ GELMEDİ Mİ?

Fetih yolunda Mekke’ye yaklaştılar. Merruzzehran denilen yerde yerleştiler, karargah kurdular. Peygamberimiz (as) bütün ordunun ateş yakmasını emretti. Yeri göğü aydınlatan bir ateş…  Maksat hasıl olmuştu. Bunu gören müşrikler korkuya kapıldı, panikledi ve liderleri Ebu Süfyan yanındaki birkaç kişi ile durumu incelemeye Merruzzehran’a geldiğinde muhafızlar tarafından yakalandı ve peygamberimizin huzuruna getirildi.

 

 Hz Ömer: “Ya Rasulallah izin ver şu müşriğin kellesini koparayım’’

 Hz. Abbas: ‘’O benim emanımdadır.’’ dedi.

 Efendimiz (sav): “Ya Eba Süfyan La ilahe illallah demenin zamanı gelmedi mi?”

 Ebu Süfyan: “Geldi, geldi. Başka ilah olsaydı beni bu hale düşürmezdi.”

 Efendimiz (sav): “Muhammedün rasulullah demenin zamanı gelmedi mi?”

 Ebu Süfyan: “Dersem beni affedecek misin?”

 Efendimiz (sav): “Evet, eğer iman edersen seni affedeceğim.” cevabını alınca, Ebu Süfyan müslüman oluyor, O müslüman olunca da Efendimiz  onun toplumdaki konumuna uygun bir paye veriyor ve açıklıyor:

 “Kim Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa, o emindir ona ilişilmeyecektir.” ve bundan sonra o da canıyla, başıyla İslam’a hizmet etmeye başlıyor.

İşte gönüller böyle kazanılıyor.

Savaşta bile ilkeler ve ahlaki kurallar çiğnenmeyecek.

Efendimiz bir ordu komutanı olarak emir veriyor.

1-Size silah çekip saldırılmadıkça kimseyle çarpışmaya girmeyecek, kimseyi öldürmeyeceksiniz.

2-Kabe’ye sığınana dokunmayacaksınız

3-Ebu Süfya’nın evine sığınana dokunmayacaksınız

4-Kendi evine sığınanlara dokunmayacaksınız

5-Mecbur kalmadıkça kan dökülmeyecek…

İşte gönüller böyle kazanılıyor.

 

 SANCAĞI ALIYOR OĞLUNA VERİYOR

“Bugün büyük savaş günüdür. Kabe’de vuruşmanın ve kan dökmenin günüdür.” diye bağıran sancaktar Sa’d bin Ubade’den sancağı alıyor Oğlu Kays’a veriyor. Böylelikle kan dökülmesini istemediğini açıkça ortaya koyarken sancağı oğluna vererek onu tamamen saf dışı bırakmıyor, kaybetmiyor.

İşte gönüller böyle kazanılıyor.

Ebu Süfyan Müslüman olmuş , İslam ordusunun büyüklüğünü disiplin, düzen ve intizamını görmüş, hayretler içinde kalmış ve “Ey Abbas kardeşinin oğlu ne müthiş saltanat kazanmış” deyince Hz.Abbas’tan, ”Bu saltanat değil nübüvvettir” cevabını alıyor. Mekke’ye gidiyor ve heyecanla bekleyen halka şöyle hitap ediyor.

“Ey Kureyş topluluğu! Karşı konulamaz bir orduyla, muhteşem gücüyle Muhammed işte burada yanı başımızda. Müslüman olun kurtulun ben müslüman oldum diye İslam’a davet ediyor. İsteyerek istemeyerek herkes evlerine çekiliyor, kimse karşı koyamıyor.

GURURLA DEĞİL TEVAZU İLE GİRİYOR        

Dört koldan Mekke’ye giriliyor. Birinin başında Halit bin Velid,  birinde Zübeyr bin Avvam, birinde Sa’d bin Ubade, birinde ise Ebu Ubeyde bin Cerrah bulunuyordu Halit bin Velid’in karşılaştığı küçük bir olayı saymazsak ki büyük bir fetih için bu çatışma yok sayılır. Nerdeyse hiç mukavemet görmeden Mekke’ye girdi İslam ordusu.

Peygamber efendimizin (sav) doğduğu, büyüdüğü, özleyip beklediği kutlu şehir, Kur’an’ın nazil olduğu mübarek şehir Mekke fethedilmişti. Nice acı tatlı hatıralar yaşadığı topraklara ve Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in emaneti, tevhit inancının sembolü Kabe’ye yeniden kavuşmuşu Allah’ın elçisi ve Ashabı güzin. Ama böyle büyük bir zafer karşısında gurur yoktu, kibir yoktu, O (sav) böylelikle şu gerçeği öğretecekti ümmetine ve insanlığa; sefer kuldan, zafer Allah’tandır! Bundan dolayı önce Allah’a şükrediyor, tekbir, tehlil ve teşbihlerle yürüyor ve devesinin üzerinde eğilerek nerdeyse sakalı şerifleri deveye değecek şekilde tevazu ile fethettiği şehre giriyordu.

HEPİNİZ SERBESTSİNİZ

Herkes toplanmış korkudan ne yapacaklarını bilmiyorlar, yıllarca eza ve cefa çektirdikleri, yapmadıklarını bırakmadıkları, öldürme planları yaptıkları, ve sonunda yurdundan çıkma zorunda bıraktıkları Muhammed büyük bir ihtişamla gelmiş ve kesin galibiyetle Mekke’yi fethetmişti. Acaba kendilerine nasıl davranacaktı?

GENEL AF

Rahmet peygamberi onlara şöyle sesleniyor.

      –     Ey Kureyş topluluğu! Bugün benden ne beklersiniz?

      –    Sen kerem sahibi bir kardeş, iyilik sahibi bir kardeş oğlusun. Senden iyilik ve hayır bekleriz, dediklerinde, Efendimiz (as) onlara şu tarihi, insani, islami ve peygamberi ahlakı gösteren müjdeyi ilan ediyordu.

     –     Benim halimle sizin haliniz Yusuf (as)’un kardeşlerine dediği gibi olacaktır.

قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ

 

(Yusuf da:) “Bugün size sorgulama ve kınama yoktur. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” dedi. (Yusuf-92)

  • “(Ve entümüttüleka,) hepiniz serbetsiniz”.

 

İşte af, işte bağış, işte gönüle girme… İşte gönüller böyle fethediliyor. Böyle olunca da düşmanlar dost oluyor, ağyar yar oluyor. İnsanlar fevç fevç İslam’a koşuyor. Peygambere ve müminlere de bunları gösteren Allah’a (cc) şükretmek, O’nu (cc) tesbih etmek, O’na hamdetmek, tevbe ve istiğfarfar etmek düşüyordu.

 

اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُۙ ﴿١﴾ وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اَفْوَاجاًۙ ﴿٢﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ كَانَ تَوَّاباً

“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman, ve insanların, Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğün zaman, hemen Rabbini överek tesbih et ve O’ndan mağfiret dile.

Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr 1-3)

 

Herkesi affetti. Kızı Zeyneb’in (hamile iken) çocuğunu düşürmesine ve ölümüne sebep olan Habbar b. Esved’i de affetti. Amcası Hz.Hamza’yı şehit ettiren/ölümüne azmettiren sonra da ciğerlerini çıkartıp çiğneyen Hind’i bile affetti. Hind çok korkuyordu çünkü  yaptıklarını biliyordu ama yüzünü kapatarak biat eden kadınların sırasına o da girdi. Her şeye rağmen Rasulullah onu da affetti. Çünkü o rahmet peygamberiydi..

وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ

(Başka bir şey için değil) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya 107)

 

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ

Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.( Araf 199)

 

 İlahi emrini sadece tebliğ etmiyor, tebliğ ettiği Kur’an’ı önce bizzat kendi uyguluyor ve ümmetine örnek oluyordu. Ezanı Bilal’e okutuyor, zihinlerdeki ırka ve statütüye dayalı üstünlük anlayışını yerle bir ediyordu.

İŞİ EHLİNE VERMEK

Kabe’nin anahtarını, hicabe vazifesini,başta amcası Abbas olmak üzere ashabdan bir çok taliblisi var iken,

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi emrediyor. (Nisa58)

ayetini okuyarak ehildir diye o anda bir müşrik olan Osman bin Talha’ya veriyordu. İnancı ne olursa olsun, kim olursa olsun işin ehline verileceğini öğretiyordu. Aynı zamanda onun gönlünü fethediyor ve İslam’a kazanıyordu.

VEFAKARLIK ÖRNEĞİ

Artık bizi bırakır kendi yurduna yerleşir endişesi taşıyan Medineli ensara, ”Endişeye mahal yok. Bundan sonra hayatım da sizinle ölümüm de sizinle olacak” diyerek, sıkıntılı zamanlarında kendine ve Müslümanlara kucak açan, yardım eden ensarı ve Medine’yi kendi kavmine ve öz yurduna tercih ediyor, vefakarlık örneği sergiliyor ve gönülleri böyle fethediyordu.

Hülasa; Mekke’nin fethi vesilesi ile ahlakından kesitler arzetmeye çalıştığımız Allah’ın son peygamberi, enbiyalar serveri Hz.Muhammed (sav) her konuda ahlak bakımında insanların en üstünü idi. Başka söze hacet yok. Zira Allah  وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ   Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. (Kalem 4) diye vahyetmişti ona (sav)

Ne mutlu o kutlu Peygambere ümmet olabilenlere, Ne mutlu onun bu örnek ve güzel ahlakını hayatına tatbik edenlere, ne mutlu güzel ahlakıyla gönüllere girenlere gönüller fethedenlere…

 

Yakup Öztürk

DİB Başkanlık Müftüsü

10/01/2021

 

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...